Örselenmiş hayatların öyküsü
Önceleri zamansız aklıma gelen düşünceleri not alır daha sonra bunları tüm bir metin haline getirerek blog üzerinde yayınlardım. Şimdi öyle yapmıyorum. Doğrusunu isterseniz...
Bugün günlerden cumartesi, 19 temmuz 2025. Doğrusunu isterseniz bu aralar hiçbir şey yapmıyorum. Ne elle tutulur, ne de gözle görülür bir icraatım var. Sadece nefes alıyorum diyebilirim, zoraki bir yaşam benimkisi.
Gençliğimde (36 yaşında olmama rağmen kendimi yaşlı hissediyorum) bir gazete haberine denk gelmiştim. “Bir Avrupa ülkesinin eğlence yerinin tuvaletinde, genç kız parasını kendi vererek aldığı aşırı doz uyuşturucudan hayatını kaybetti.” diyordu haberde. Okuduğumda beynimden vurulmuşa döndüm. Şu dünyadan değerli bir şeyin gerçekten değerli bir şeyin sonsuzluğa karışıp gittiğini ve bir daha geri dönmeyeceğini vücudumun tüm hücrelerinde, sinir uçlarımda, beynimin kıvrımlarında tüm acı ruhuma işleyinceye kadar hissettim.
“Bir erkek asla geçmişten bahsetmez” diyordu okuduğum bir yazıda. Ben de, uzunca bir süre öyle yaptım. Ama şimdi soruyorum kendime; eğer bir gül solmuşsa, eğer bir gülümsemenin yerini kırgınlık almış olsa da mı, bahsedilmez?
Başka bir öykü: yine bir Avrupa ülkesinde, öğrenci intihar ediyor. Arkadaşları onunla marka giysiler giymediği için alay ediyorlarmış. Uzunca süren psikolojik baskıya dayanamayarak kendi canına kıyıyor. Maddi durumu marka giysiler almaya uygun olamayan bir kişi, bir kaç gerzek ne yaptığını bilmez ahmaklar yüzünden şu hayattan kopup gidiyor.
Neyse ki şimdi tüm bunlar geçmişte kaldı. Artık Ömer’inde yüreği katılaştı. Her ne kadar insanlar ölmeye devam etse de, savaşlarda çocuklar yetim kalsa da, hatta savaşın birinci hedefi çocuklar olsa da artık çok bir huzursuzluk hissetmiyorum. Bunu anlayabiliyorum. Çünkü bu olumsuzlukları durdurmak için hiçbir şey yapmıyorum. Artık kötü biri miyim yoksa tüm bu olumsuzluklara karşı bir tür psikolojik bağışıklık mı geliştirdim bilemiyorum.
Ve şimdi sözcüklerim benim kadar tükenmiş, düşüncelerimi yansıtacak yeterliliğe sahip değiller.
“Milena, yardım et bana. Söyleyebildiklerimden daha fazlasını anla.”
- Franz Kafka, Milena'ya mektuplar.